REM TEORİLERİ
Makalede Neler Var
Uykunun rüya gördüğümüz evresi olan REM’e dair 1950’li yıllarda başlayan bilimsel çalışmalar, günümüzde devam ededursun; REM’in ne işe yaradığı hala en çok merak edilen sorular arasında yer alıyor.
Uykuya dair yapılan bilimsel araştırmalarda yapılan EEG test sonuçlarına göre REM uykusu sırasında kişinin bilinci; NREM evresinden daha çok uyanıkken sahip olduğu bilince benziyor.
Paradoksal uyku olarak da adlandırılan REM uykusu sırasında beynin bazı bölgeleri ve bazı nöronlar; tıpkı beyin uyanıkmış gibi aktif ve etkinken; bazı bölgeleri ise sessiz bir şekilde dinlenmeyi sürdürüyor.
Öyle ki REM uykusu esnasında beynin en derinliklerindeki bazı beyin hücreleri hızlıca çalışırken bir kısmı ise uyuyor.
Anılar ve REM Arasındaki İlişki:
Yapılan bilimsel çalışmalar, REM uykusunun hatıraların beyin tarafından birleştirilmesine yardımcı olduğunu gösteriyor.
REM esnasında görülen rüyaların genellikle bir ya da birkaç gün önceki günde yaşanan olay ve durumlarla ilgili olması da bu araştırma sonuçlarını adeta doğruluyor.
Yine araştırma sonuçlarına göre küçük çocukların ve gençlerin REM uykusunda yaşlılara ve yetişkinlere nazaran daha fazla zaman geçirmesi, gün içerisinde daha çok bilgi öğrenmelerinden kaynaklanıyor.
Gün içerisinde öğrenilen bilgiler ve anılar, NREM uykusu esnasında uzun süreli belleğe işlense de REM ile bu süreç desteklenmiş yani pekiştirilmiş oluyor.
Bir diğer deyişle REM uykusu, NREM aşamasında belleğe yerleşen bilgi, anı ve olayların fantastik bir şekilde rüya şeklinde tekrarlanmasını sağlıyor.
REM uykusu sırasında beynin son derece aktif olan duygusal merkezi, yaratıcılığını da kullanarak, keyifli bir senaryo ve film ile uzun süreli belleğe yerleşen anıları bizlere gösteriyor.
Başka bir teoriye göre REM uykusu; kişinin vücudunun büyümesine ve gelişmesine de katkıda bulunuyor.
Yine aynı teoriye göre REM; bebeklerde ve çocuklarda nörolojik gelişime de olanak tanıyor.
Yeni doğan bebeklerin günün 8 saati boyunca REM evresinde vakit geçirmeleri, anne karnındaki bebeklerin ise neredeyse tüm gün rüya görmeleri; bu teorinin mümkün olabileceğini gösteriyor.
Duyguların ve hislerin yorgunlukla ve uyku ile bağlantılı olması, kişilerin sabah uyandıklarında kendilerini daha mutlu ve enerjik hissetmelerini sağlasa da REM UYKUSU tam tersine genellikle depresyonla ilişkilendiriliyor.
REM uykusunda fazlaca zaman harcayan depresyon hastaları, gece boyunca kötü rüyalar gördüklerinden ertesi gün oldukça bitkin ve yorgun bir şekilde uyanabiliyor.
REM uykusunu baskılama eğilimine sahip olan anti-depresan ilaçlar ise kişinin kabus görmesini engelleyebiliyor.
Özellikle travma sonrası stres bozukluğu bulunan depresyon hastaları, diğer insanlara nazaran REM’de çokça vakit geçiriyor.
Hastaların REM uykularında geçmişte yaşamış oldukları anıları tekrar tekrar yaşamaları, uyandıklarında kendilerini mutsuz, bitkin ve kötü hissetmelerini beraberinde getiriyor.
Bilim adamı J. Allan Hobson; REM uykusunu beyin tarafından yürütülen bir sanal gerçeklik programına benzetiyor.
Hobson’a göre REM uykusu esnasında senaryoları prova yapıyor, uyanarak oyun süresini başlatıyoruz.
Yani REM uykusu; bu dünyadaki zamanımızı nasıl değerlendireceğimizi prova etmemizi sağlıyor.
Hobsan, REM’in beyin tarafından geliştirilmesini de bize yardımcı olmasına bağlıyor.
Neden rüya gördüğümüze dair psikolojik bir açıklama ve çalışmanın henüz keşfedilmemesi; Hobson’un bu teorisinin evrensel olarak herkes tarafından kabul edilmese de önemli bilim adamları tarafından onaylanmasını beraberinde getiriyor.
Termoregülasyon ve REM İlişkisi:


REM ve termal homeostazın eş zamanlı olarak evrildiğinin düşünülmesinin ardında sıcakkanlı tüm hayvanların REM rüyası görmeleri yer alıyor.
NREM esnasında düşen beyin ısısı, REM ile yükselirken, REM uykusu sırasında standart termoregülasyon kuralları geçerli olmuyor.
Bir diğer deyişle vücut; iç sıcaklığını dengelemek için uyanık olduğunda kullandığı mekanizmadan daha farklı bir sistem kullanıyor.
Bu yüzden de kişi, rüya görürken terlemiyor ya da üşüdüğü için titremiyor.
Başka bir teori ise atalarımızın gece gündüz uyuduğunu, gündüz uykusunun NREM uykusuna gece uykusunun ise REM uykusuna evrildiğini savunuyor.
Uyandırma Hipotezi:
Sinirbilimci W.R. Klemm’e göre uykunun REM evresi, beynin uyanmasına yardımcı oluyor.
Beynin REM esnasında iyiden iyiye ısınması, tıpkı uyanıkmış gibi aktif olması; beynin uyanma beklentisinde olduğunu yani Klemm’in bu hipotezini doğruluyor.
REM süresinin gece boyunca artması, yani her REM’in bir önceki REM’den daha uzun olması, uyanan kişilerin uyanmadan hemen önce REM uykusunda çokça vakit geçirmeleri; bu teorinin mantıklı olabileceğini gösteriyor.
Uyandırma hipotezine göre REM, kişiyi hayata uyandıran bir elbise provası olarak tabir ediliyor.
Küçük çocukların REM’de daha fazlaca zaman geçirmelerinin de bu durumdan kaynaklandığı vurgulanıyor.
Klemm, REM uykusunun çocukların bilişsel ve zihinsel yeteneklerinin gelişmesini mümkün kılan bir süreç olduğunu dile getiriyor.
Jerome Siegel’e göre REM’in NREM uykusu kadar önemli ve fizyolojik bir rolü bulunmuyor.
Yani bu süreci yaşamayanlar, bilişsel ya da zihinsel herhangi bir eksiklik ya da engelle karşılaşmıyor.
Siegel, REM uykusu ile beynin uyanmaya hazırlandığını iddia ediyor.
Vücut dinlenirken, beynin ve zihnin çalışmaya başlamasının atalarımızın doğada yüzyıllar boyunca daha iyi bir şekilde ve daha uzun bir zaman dilimi boyunca hayatta kalabilmelerini sağladığının altını çiziyor.
Aynı zamanda NREM ile REM arasındaki periyodik geçişlerin bir diğer artısının da farklı zamanlarda beynin başka bölümlerinin dinlenmesine izin vermesi olduğunu belirtiyor.
Uyku Döngüsünde REM Aşaması:
Oldukça garip bir durum olan REM uykusu esnasında göz kapakları ve çevredeki kaslar karakteristik bir şekilde seğirmeye devam ederken, uykunun tamamının gizemli olması REM uykusunun daha da gizemli olmasına neden oluyor.
Solunum kaslarının felç olmadığı lakin nefes almanın daha sığ bir şekilde gerçekleştiği REM evresinde kalp atışları daha hızlı, tansiyon da daha yüksek oluyor.
EEG testlerinde hem alfa hem de beta dalgalarına rastlanılan REM evresi; dışarıdan da kolaylıkla tespit edilebiliyor.
Öyle ki kişinin göz hareketlerine ve kas aktivitesine bakıldığında REM uykusunda olduğu anlaşılabiliyor.
Büyük iskelet kaslarının geçici olarak felç olduğu REM evresinde böylelikle kişinin korku ya da heyecan dolu bir rüya görürken el ve kol hareketleri ile kendine zarar vermesi de engellenmiş oluyor.
Kişinin iskelet kaslarını hareket ettirebildiği, nadir görülen bir hastalık olan REM uyku davranış bozukluğu, kişi için oldukça tehlikeli olabiliyor.
Kendi içinde tonik ve fazik olarak 2 döneme ayrılan REM’in tonik döneminde kaslarda atoni olmamasına rağmen fazik dönemde kaslarda seğirme ve göz hareketleri görülüyor.
İlk REM uykusu, kişinin uykuya dalmasından yaklaşık 70-90 dakika sonra başlarken, gecenin ilerleyen saatlerinde başlangıçta yalnızca birkaç dakika süren REM uykusu uzamaya başlıyor.
Kişi, en uzun REM uykusunu ise uyanmaya yakınken çekiyor.
Standart bir yetişkin ortalama 7-8 saatinin 1,5 saatini REM evresinde geçiriyor.
Yeni doğan bebeklerin REM’de neredeyse 8 saat geçirmeleri, dünyaya dair yeni şeyler ve bilgiler öğreniyor olabilecekleri hipotezini akla getirirken, yetişkinlikle birlikte REM süresi de kısalmaya başlıyor.
Nörotransmitler ve REM arasındaki bağlantı:
REM uykusu esnasında oldukça önemli olan bazı nörotransmitlerin çalışmayı durdurarak, dinlenmeye çekilmeleri ile reseptörlerin de çalışması düzenlenmiş oluyor.
Serotonin, histamin gibi hormonlarının sürekli salınımı yani aralıksız olarak gündüz ve gece salınmaları; reseptörlerin duyarsızlaşmasına neden olabileceğinden REM’in ruh halini düzenleyici ve dengeleyici bir etkisi de bulunuyor.
Öyle ki duygularımızı belirleyen bazı hormonların sürekli salınımı, kişide depresyon, anksiyete gibi ruhsal problemleri tetikleyebiliyor.
Geceleri yeterince uyuyamayan, uyku eksikliği bulunan kişilerde zamanla depresyon ve anksiyete gelişme riskinin ortaya çıkması da REM uykusunun yeterince alınamamasından yani reseptörlerin iyiden iyiye duyarsızlaşmasından kaynaklanabiliyor.
REM Uykusu Esnasında Vücudumuzda Neler Oluyor?
Kişi; REM uykusundan NREM uykusuna nazaran daha kolay bir şekilde uyanırken, REM uyku kaybı, kişide genellikle REM uyku borcunu doğuruyor.
Yani kişi, ertesi gece REM uykusunda daha fazla zaman harcama eğiliminde oluyor.
REM uykusunun yarısında uyanan kişiler, çoğunlukla gördükleri rüyayı da kolaylıkla hatırlayabiliyor.
Bununla birlikte REM uykusunda aşırı vakit geçirme tıpkı REM borcu gibi depresyona yol açabiliyor.
REM borcu; kişide sinirlilik, özeleştirili, olumsuz bir tutum takınma vb. bazı ruhsal sorunlara de neden olabiliyor.
REM uykusu esnasında beynimizde ve vücudumuzda nelerin gerçekleştiğini aşağıdaki şekilde özetleyebilmemiz mümkün:
● Vücut ısısı:Düzenli ve olması gerektiği gibi değil.
Kişide herhangi bir terleme ya da titreme belirtisi görülmüyor.
● Solunum:Non-REM evresinden daha fazla.
● Beyin aktivitesi:Motor ve duyusal bazı beyin aktiviteleri NON-REM’den daha fazla
● Kan basıncı:NON-REM’dekinden daha fazla
● Kas tonusu:Ana iskelet kaslarında kas tonusu görülmez.
● Sempatik sinir sistemi aktivitesi:Uyanıkken olduğundan daha fazla
● Kalp atış hızı:NON-REM’dekinden daha fazla